15 Mayıs 2016 Pazar

Zelimir Zeljko Obradovic, Fenerbahçe'nin en sevdiğim yanı. Isyanın yüreğimin alevi. 20 sayı gerideyken ümit beslememin sebebi. Dönmesek bile, bana o umudu verdiğin için seni çok seviyorum. Daha fazla sevdiğim bir şey yok ama eşit derecede sevdiğim ne kadar şey var bilmiyorum.
Hislerimi tarif edebileceğim bir söz grubu, herhangi bir güzelleme yok. Hissettiğim her şeyi sırf siz öyle hissediyorsunuz diye hissediyorum. Hüzünlüyüm, çok üzülüyorum, içim acıyor. Ama yemin ediyorum size en ufak kırgınlığım yok. Ömrübillah bir daha gururdan ağlar mıyım onu da bilmiyorum. Jan, kurban olayım üzülme lan, senin elinden çıkıp da o çemberin içinden geçmeyen her topun Allah belasını versin. Seni o formanın içinde ne zaman görsem kalbimin orta yerine bir gülümseme yerleşiyor. Kostas, koyduğun yüreğe yürek olayım, sol bileğine emek olayım. Bogdan, gencecik adamsın lan. Kazandırdığın maçlar umurumda değil, kavgana yumruk olayım. Bobby, sana ne diyeyim ki abi? Abi diyorum be, daha ne diyeyim? Abim. Ekpe, yüreğin öyle büyük ki, aç bir yer milyonlarca yürek için. Mesken tutayım koskoca gönlünü de gönlüm ferahlasın. Gigi, resmine fırça, sanatına akım olurum. Pero, seni çok seviyorum be. Yemin ediyorum çok seviyorum. Kalina, Kaptan, Berk, Ege, Ercan, Barış, Ricky, n'olur üzülmeyin lan. Yalvarıyorum üzülmeyin oğlum. Ağlarım. Ağlarım, zerre utanmam ama siz üzülmeyin. Beni sizden daha çok mutlu eden hiçbir şey yok. Varsın yüz tane daha hayalim yıkılsın. Sizden geldikten sonra, bir yüz tane daha kurarım yüzüncü hayalim yıkılmadan. Eyvallah be kurban olduklarım. Bana sevdiğim Fenerbahçe'yi hatırlattınız her hafta defalarca. Bana gözlerimi yaşartan, ne yasarsam Fenerbahçe'ye değer dedirten Fenerbahçe sizsiniz ki.
Yüzünüzde bir ufak tebessüm daha görmek için onlarca mutluluğumdan vazgeçerim. Gülümsemelerinizin, yüzlerinizde açtığı her çukura tüm servetimi bırakırım.
Yemin ediyorum aglamiyorum, gözüme Fenerbahçe'nin en güzel çocukları, Zelimir Zeljko Obradovic'in evlatları kaçtı. O çocuklar da ağlamasın, şampiyonluk gelince değil ama o çocukların her bir göz yaşı için dünyayı yakacak milyonlarca adam var zira.
Zelimir Zeljko Obradovic ve onun güzel çocukları, 20 yaşındayım, Fenerbahçe'yi ilk kez bu kadar çok seviyorum. Siz bana Fenerbahçe'yi sevmeyi bir daha ogrettiniz. Siz bu kadar güzel insanlar oldukça varsın çemberden top geçmesin. Attığımız her adımda bir parça siz varsınız. Sahadaki bizler, eyvallah. Hayallerimden daha güzel Fenerbahçe... Eyvallah.

"Sen ağlama, dayanamam
Ağlama gözbebeğim sana kıyamam
Al yüreğim senin olsun
Yüreğim bende kalırsa yaşayamam."

14 Nisan 2016 Perşembe

İstedim ki birazcık sakinleşeyim, kendime geleyim, ondan sonra iki satır bir şeyler yazmaya çalışayım. Yemin ediyorum sizin kadar beni mutlu eden hiçbir Fenerbahçe olmadı bugüne kadar. Ağzım fena laf yapmaz, bunu bilirim, ama bu takım söyleyeceğim ne kadar şey varsa, yapacağım ne kadar güzelleme varsa hepsine avcuma bırakıyor. Perişanım sizin karşınızda Fenerbahçe'nin güzel çocukları. Nikola, kurban olurum potanın üzerinde kaldığın her saniyeye. Kostas, söyle heykelin nerede, gidip gölgesinde serinleyelim. Ricky, n'olur söyle be abim 8 ay yahu, 8 ay dışında kaldın şu takımın nasıl dayandın? Jan, gelmeni çok istiyorum, hepimiz çok istiyoruz ama Pero'sundan Gigi'sine nasıl güzel adamlar, sen söyle haydi. Bobby, kocaman yüreğine kurban. Nocioni şerefsizinin formana elini sürdüğü an gözlerimiz doldu, hepimiz senin formandaki bir damla terin için can vermeye hazır gibiyiz artık. Ekpe, sana söyleyecek tek kelime sözüm kalmadı. Senden daha çok yorulduk seni izlerken gözümün nuru. Ben artık koçun ismini buralara yazıp ayağa düşürmek istemiyorum, onun adını anarken farklı bir kriter olmalı. Sizi çok seviyorum, çok!
Dedim ya, hiçbir Fenerbahçe beni bu kadar mutlu etmedi. Mutlu etmeyi geçtim bu kadar yoğun duygu yaşatmadı. Alex'in 5 gol attığı Ankaragücü maçında tribündeydim, mutluluktan gözümden yaş gelmişti, böyle mutlu olmadım. Denizli maçında 10 yaşındaydım, televizyonun başında ağladım, ama siz üzüldüğünüz zamanki kadar hiç üzülmedim. İçim bu kadar parçalanmadı. Her defasında ertesi gün yaşantıma dönmeye çalıştım. Şimdi fark ettim ki, yaşantım siz olmuşsunuz. Gözlerimdeki her siluet sizlere ait. Rüyalarımda Bogdan son saniye bir basket daha atıyor; hayallerimde Melih Berlin'de kupa kaldırıyor; Bobby, Antic ile şakalaşıyor Almanya'nın hiç görmediğim bir salonunda. İşin en güzel yanı da, siz bunları gerçek kılıyorsunuz dünyanın en güzel takımı.(Yazarken elim ayağım titriyor dostlar, gitmiyor parmaklarım, eksik kalıyor söylediklerim.)
Fenerbahçe erkek basketbol takımının benchinden görüntüler geçiyor televizyonda, güldüğünüz her an için ağzınızdaki her bir diş tanesine kurban olurum. Fenerbahçe bizim karnımızı doyuruyor ulan! Fenerbahçe bizim hayatımızı güzelleştiriyor! Ağlamıyorum lan, gözüme Zelimir "Zeljko" Obradovic'in takımı kaçtı!
Ben bu kadar güzel bir Fenerbahçe hiç hayal etmemiştim, hepinize hayallerimizin ötesinde bir Fenerbahçe izlettiğiniz için -rakamın söylenişini bile bilmediğim kez- teşekkürler. Emeği geçen kim varsa, salona gidip bu güzel insanlara bir kez olsun, tek bir hece ile olsun emeği geçen her kim varsa, evinde, sokakta, başka bir yerde şu takımı seven kim varsa hepinize binlerce kez teşekkürler. Hepinizi çok seviyorum. Şu cümleyi yazarken bana "Ben kimim ki?" diye düşündüren Fenerbahçe'nin güzel çocukları için binlerce kez şükürler olsun.
Sabaha kadar yazmak istiyorum, yazamadığım her an çok sinirleniyorum. Özür dilerim bu takımı seven, bu takımla yaşayan herkesten. Yetiremediğim her bir kelime için ayrı özür dilerim hepinizden. Zaten hangimiz anlatabiliyoruz ki? Sakinleşemiyorum, heyecanımı bastıramıyorum.
Şampiyon olun olmayın, Berlin'e gidin gitmeyin, zerre umurumda olmaksızın hepinize dünyalar dolusu eyvallah güzel insanlar. Son şampiyona karşı 31 sayı farkla öndeyken böyle yürekten oynadığınız için, hepimizin yanıp tutuşan içini böylesine soğuttuğunuz için, içimize üflediğiniz her bir nefes için eyvallah. Dünyanın en güzel takımı, dünyanın en güzel insanları sizsiniz.
Ağlamıyorum lan, gözüme Fenerbahçe'nin güzel çocukları, dünyanın en güzel takımı, hepimizin ilk yardım kaçışı, gözlerimizin pasını silen, "güneşi içen", dünyanın en güzel gülen insanları kaçtı.

"Telli turnam selam götür
Sevdiğimin diyarına"

Eyvallah!

9 Nisan 2016 Cumartesi

Dostlar, hatırlayanınız olacaktır, hatırlamayanınız olacaktır, ilk kez denk geleniniz olacaktır. Geçen yıl Maccabi serisinde 2-3 yazı yazmıştım gözyaşları içinde. Hiç beklemediğim kadar çok okundu, hepiniz sağ olun, var olun. Aradan neredeyse 1 yıl geçti. O aralar Fenerbahçe Erkek Basketbol takımı kadar beni mutlu eden bir şey olmadığını söylemiştim. 1 yılda benim için de birçoklarımız için de değişen bir şey yok herhalde. Hepimiz en yoğun duygularımızı halen bu takım için yaşıyoruz. Düzenli olarak bu takımla alakalı videolar izliyor, sapık bir biçimde açıp fotoğraflarına bakıyoruz bu adamların. Hepsi için Zelimir "Zeljko" Obradovic'e teşekkür etmek istiyorum desem küfredeceksiniz bana, zira o adamı şurada yazacağım iki kelam ile anlatamayacağım. Ekranda, salonda vesaire onu gördüğümüz anda yüzlerimizde oluşan tebessümü tarif edebilecek bir şeyler henüz bulunmadı. Ortaokullu çocukların ilk aşklarını anlattığı gibi laflar etmek istemiyorum.
Söyleyeceğim şey çok basit, ben çok takip edilen, bilinen bir adam değilim. Basketboldan da hâlâ anlamam zaten. Benim anladığım şey, yenilirken bu adamlara canınız sağ olsun diyoruz ya hani, o işte. Hepimiz sırf -Ragıp Ulaş Altun'un tabiriyle- Fenerbahçe'nin güzel çocukları üzüldü diye üzülüyor, kazanırlarsa da onlar mutlu diye daha çok seviniyoruz. Bu çocuklar hâlâ dünyanın en güzel insanları, aralarına katılanlar oldu, eksilenler oldu... Değişmeyen bize kattıkları şeyler oldu. Ne zaman en ufak bir şeye canımız sıkılsa onlara sarıldık. Kaçımızın içki masalarında bu adamlar aklına geldi, kaçımız rüyaya dalmadan önce aptal aptal sırıtarak isimlerini sayıkladık? Hangimiz eline bir basketbol topu alınca bu adamlardan birinin adını anmadı? Düşlerimizdeki bütün son saniyelere Bogdan'ın adını vermedik mi? Berk'i hanginiz kendisinden daha az seviyor? Bayern maçında uçarak bloğa gelirken hanginizin gözlerinin içinde yakamozlar oluşmadı? Bobby'nin attığı her üçlükte şükretmedik mi bu adam bizde diye?
Bütün bunların güzel yani ne biliyor musunuz? Ne Bogdan'ı o son saniyede getirdiği maçlar için, ne Ekpe'yi blokları için, ne Jan'ı smaçları için, ne de Bobby'yi yaptıkları için seviyoruz. Bu çocukların, bu güzel adamların hepsini güzel yürekleri için seviyoruz. Bobby'yi maçı getiren ribaunda korkusuzca çıktığı için, ki dikkatinizi çekerim adını yazdığım adamın boyu 1.78, o mücadeleye girdiği adamlar 2 metrenin üzerinde. Ekpe'nin kim bilir bildiklerimiz dışında ne fedakarlıkları var? Berk ne zaman geri adım attı görev geldiğinde? Nikola, Kostas, Ricky, Barış, Antic... Kızamadıklarımız...Yaklaşık 7 ay geçti sezon başından beri. Onca güzel şey, onca hüzün yaşadık. Şimdi hangisine karşı en ufak bir kızgınlığımız, öfkemiz var? Nikola'ya her üçlük atamadığında kızdık, peki potadan geçirdiği her topta ondan çok sevinmedik mi? Koç, Bobby'ye sarıldığında kaçımız yerinde olmak istedik? Şimdi Jan yok diye karalar bağlayanlarımıza sesleniyorum, Jan var dostlar. Jan, en az senin kadar en az benim kadar Fenerbahçeli. Bu çocukların, bu güzel insanların hiçbiri Fenerbahçe'yi senden benden az sevmiyor. Jan'ı bir ufak aşil bu takımdan geri koyar mı sandınız? Onlarca saat uçak yolculuğundan sonra salona koştu bu adam. Nasıl haksızlık edersiniz şimdi ona ve arkadaşlarına? Nasıl dersiniz Jan yokken Madrid bizi yer? (Yese de canları sağ olsun, o ayrı muhabbet. Yalnızca onlar üzüldü diye üzülürüm.) Ama öyle veya böyle bu adamlar sakınılan o azıcık krediyi herkesten çok hak ediyor. Krediden de öte, hepimiz borçluyuz bu adamlara. Resmen borçluyuz. Boynumuzu bir kez olsun büktürmedikleri için borçluyuz, Egehan topu eline aldığında eli titremediği için borçluyuz, Ricky 8 ay sonra döndüğünde çırpındığı için, Kostas bunca şanssızlığa rağmen yaptığı ilk doğru işte çocuklar gibi şen olduğu için, Berk geri adım atmadığı için borçluyuz. Gigi'ye düzdüğümüz methiyeleri yetiremiyoruz, bu yüzden borçluyuz. Hepimiz tribünde olamayacağız belki, ama hepimiz bu adamlara inanmak zorundayız. Jan!a aşil veremiyoruz, yüreklerimizi ekleyelim Jan'ın güzel yüreğinin yanına.
Uzun alınsaydı dediğimiz her an bu güzel insanlara haksızlık ediyoruz. Olsaydı'larla yaşamanın bir manası yok dostlar. Yüreklerimizi, bu müthiş insanların yüreklerinin yanlarına koymamızın tam zamanı. Borcumuzu ödemenin tam zamanı. Gözlerimizi mutluluktan yeşertmeleri için onlara bunu borçluyuz. Bunu onlar için yapmıyorsak da kendimiz için yapalım. Kimse bizi onlar kadar mutlu etmiyor diye yapalım.
Unutmadan, önümüzdeki bir hafta içinde ne yaşarsak benden bu şahane insanlara, kocaman bir eyvallah. Üzecekseniz de siz üzün. Birtek sizin canınız yandı diye üzülürüm, daha da gram canım acımaz. Var olun Fenerbahçe'nin güzel çocukları.
"Bırak ay gitsin, sen kal bu gece
Umudumsun sen."

15 Mayıs 2015 Cuma

Sen Mutlu Ol Ne Olur

Her yazıya böyle başlıyorum belki ama en çok bu kez ne yazacağımı bilmiyorum. Fark 20'lere çıktıktan sonra maçı izleyemedim bile. Kızgınlıktan falan değil. (Zaten ne haddimize de bu güzel insanlara kızıyoruz?) İçim elvermedi bu kadar güzel adamın aynı anda üzülmesine. Gözlerim daha fazla katlanamayacak gibiydi. Zaten maçtan önce Hickman'ın fotoğraflarını gördükçe gözlerim sulanırken daha fazlasını kaldıramadım. Hayatımda 2. kez bu kadar çok üzülüyorum bir maçın sonucuna. Bir de 2006'daki Denizli maçı var işte. Maçla ilgili oturup bir şeyler yazacak durumda değilim.
Transferdir, hatadır, doğrudur konuşulacak hiçbir şey yok ve zaten zamanı da değil. Tek tek evlerimizde ağırlayıp teşekkür edelim bunca güzel adama. Mayıs ortasında Euroleague izlettiler her birimize. Köy kahvesinde basketbol izlendi bu ülkede. Bu adamlar yaptı bunu.
İsmet Badem'in deyişiyle: "Elim, ayağım, ağzım... Her yerim karıştı..."
Dedim ya çok bir şey yazacak durumda değilim. Ben de içinizden biriyim ama bu kez bu takımı seven, destekleyen herkese eyvallah demek istiyorum ya. Binlerce adam Madrid'de "Fenerbahçe sen çok yaşa" dediniz. Her birinize tek tek eyvallah. Seneye Berlin'de hep birlikte bağırmak dileğiyle, bu sezonluk şampiyon olana kadar daha da bir şey yazacağımı düşünüyorum. En küçüğünüzden, en büyüğünüze kadar hepinizi çok seviyorum abi ben. Beraber sevindiğim, "lan ben de bunu düşünmüştüm" dediğim binlerce, milyonlarca adamsınız, hepinizi çok seviyorum ben. Hepiniz gibi en çok da bu takımı seviyorum. 19 yaşındaki Kenan'ından, belki de en çok eleştirilen Oğuz'una Zoric'ine kadar hepsini çok seviyorum.
Futbol takımı kazanırken bile sevindirmiyorken, bu güzel insanlar kaybederken bile üzmedi bizi hiç. Hep yüreklerinin güzelliklerini gördük hepimiz. Gurur duyalım n'olur. Yaşattıkları onca güzellik için teşekkür edelim. Eyvallah abiler. Okuyan, okutan, yazan, yazdıran herkese eyvallah. Çok seviyorum lan. He bi' de, valla yine ağlamıyorum lan. Gözüme FENERBAHÇE ÜLKER kaçtı.

"Bir gün olsun gülmesem
Hep ağlasam ne olur?
Benim için fark etmez
Sen mutlu ol ne olur."

21 Nisan 2015 Salı

Neyi anlatayım, neler yazayım zerre fikrim yok. Gözlerim dolu dolu, suratımda görülmemiş aptal bir gülümseme. Adet olsun diye değil, içimde, yüreğimde ne var ne yok dökmek için yazıyorum; becerebilecekmişim gibi. Hiç bitmesin bu bahar. Ne güzel gülüyorsun Nemanja, ne güzelsin Gou, ne güzelsiniz çocuklar, ne güzelsiniz abilerim, ne güzelsin koç. Elim ayağım titriyor saatlerdir. Bu kadar güzel insanları bu kadar çok sevdiğim için inanılmaz mutluyum.
Hepinize merhaba. Ben takım otobüsündeki "Obradovic" tezahüratıyım, Nemanja'nın elinde mikrofonla bağrış çağrış "lacivert" demesiyim, Bogdan'ın işaret parmağı, Gou'nun son turnikesi, Obra'nın sırtına atlayan eşofmanlı abiyim. Ben hepimizim. Bu kadar güzel bir birleşme ne zaman olur bir daha bilmiyorum. Milyonlarca adam parkeye çıkıyor. N'olur kusuruma bakmayın hâlâ ellerimdeki titremeyi dindiremedim. Kurban olayım Gou sen anlat, hiç mi titremedi elin o son turnikeyi bırakırken? Kenan, 19 yaşındasın be abicim sen, hiç mi yüreğin göğüs kafesini parçalamadı son şampiyonun avcundaki topu alırken? Zisis, 3 tane F4, bir tane şampiyonluk görmüş adamsın da, senin gözlerindeki bu ışık içimizi nasıl zangır zangır titretiyor ne olursun anlat tek tek hepimize. Ricky, bu adamları biz de en az senin kadar seviyoruz da sen hasretlerine nasıl dayanıyorsun be abi? Koç, Obra; ya sen; sen nasıl bu kadar güzel adamdan hangisini parkeye önce hangisini sonra süreceğine nasıl karar veriyorsun? Nasıl hem bu kadar çok yüreğe hem de bu kadar çok akla sahip olabiliyorsunuz?
Merhaba ben Ricky'nin aşil tendonu, Berk'in gözlerindeki o parlama, Bogdan'ın üçlüğünden sonra her şeyden çok bu adamlara güvenen o kız, Ömer Onan'ım ben, Mirsad Türkcan.
Nemanja ne güzel gülüyor! Gözlerimin önünden gitmiyor takım otobüsündeki onlarca tezahürat. Koç, kolların ne kadar geniş, nasıl güzel siper oluyorsun bu güzel adamlara. Bu kadar güzelliğe o kadar "alışmamışız" ki, hepimiz ne kadar mutlu olursak olalım tam olarak önümüzde var olan şeyin farkında bile değiliz belki.
Bütün tavanım 20 kadar güzel adamın fotoğraflarıyla dolu her gece uyurken. Nerede uyuduğum, yüzümü nereye döndüğüm bile önemli değil. Gözbebeklerim bu adamlara ev sahipliği yapmayı o kadar istiyor ki, uykusuzluk umrumda bile değil. Korkmayan yüreklerinize, titremeyen ellerinize, titreten adımlarınıza sağlık. "Şimdi onlar düşünsün!"
Sizi basketboldan hiç anlamayan adamlara bile anlatmak, yüreklerinizdeki güzelliği en ince ayrıntısına kadar göstermek istiyorum. Hepinize dünyanın en büyük "eyvallah"ı. Kendinize bizden bile çok inandığınız için, şu aciz ellerimizi titrettiğiniz için, gırtlaklarımızda ipince bir çığlığa sebep olduğunuz, sizi her ânımızda sonuna kadar savunduğumuz için eyvallah. Ağlamıyorum lan, gözüme FENERBAHÇE ÜLKER kaçtı.

"Sen düşünme beni hiç,
Önemli olan sadece kavuşmamız.
Ne yapardım;
Ya sen olmasaydın?" (Pinhâni)

17 Nisan 2015 Cuma

Adet yerini bulsun!

İlk yazının aksine, ne yazarım, nasıl yazarım hiç bilmeden başlıyorum bu kez yazıya. Bugün yine her hücumda, her savunmada, her şutta gözlerim doldu neredeyse. Salıyı çarşambaya bağlayan gece bu takımla ilgili ilk kez bir şeyler yazarken "Perşembe günü ne olur bilmiyorum(...)" demiştim. Aslında eminim ki sizler de benim gibi her şeyden herkesten çok bu takıma inanıyordunuz/inanıyorsunuz, dolayısıyla bu sözler inançsızlıktan ziyade temkinli olmaktandı. Salı günü yazıyı bitirdikten sonra, çarşamba sabahına kadar bir sürü yorum okudum yazıyla ilgili, uyuyamadım, ertesi gün 9'da dersim olmasına rağmen. Hem hepinize çok teşekkür ediyorum, hem de gördüğüm şeyleri, hissettiğim şeyleri bu kadar fazla hisseden insan olduğu için çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Bilmeyenler için; 'bissürü insan varmış bu takıma delicesine tutkun'.
Neyse sizi kendi zırvalıklarımla sıkmak istemiyorum. İşin teknik kısmını yazabilecek kadar ne bilgiye sahibim ne de öyle bir densizlik yaparım. Ben sadece bu takıma, bu insanlara olan sevgimi, hepsinden öte saygımı, gözlerimde yaşlarla, yumruklarım arş-ı âlâya uzanmış bir şekilde maç izleyişimi sizlere anlatabilirim. Hepimizin yaptığı gibi. Bugün maçı televizyondan izlerken birçoğunuzu tribünde, birçoğunuzu yanımda, hepimizi parkede gördüm. Obradovic, basketbolu o çok sevdiğimiz, bir yerlerine bir şey olsa kendi uzuvlarımızı vereceğimiz (ki Hickman için elimizde on milyonlarca fazladan aşil tendonu var hâlâ istenmesi durumunda) adamlara öğretmekle kalmıyor; bize de basketbolu öğretiyor. Rakip hücumdayken gürültü yapılacağını, serbest atışı sen kullanıyorsan salonda çıt çıkmayacağını tek tek işledi zihinlerimize. Obradovic'le ilgili çok bir şey yazamıyorum, yetiremiyorum. Sinirleniyor insan öyle olunca.
Bu takım için bu blogu açarken "Dünyanın En Güzel Takımı" ismini almıştım. O kadar onurlandım ki bugün bir kez daha. Semih Erden, takımın en son opsiyonlarından biri gibiyken, koçun 10 dakikada aldığı maçta en büyük katkıyı verdi belki de kopmasında. Kenan'ın, Semih'in sırtını döve döve hırslandığı anda iç organlarının birbirleriyle kesişmemiş olduğunu iddia edeniniz var mı? Kaçımız bugün Oğuz da Serhat da sayı bulsun istemedik? Bir takım ancak bu kadar güzel olabilirdi herhalde. Yapılan her iyi savunmada "beyin ereksiyonu" kavramını yaşattı bizlere bu takım. Hepimiz aydınlandık bu güzel insanlar hücum yaptıkça. Dediğim gibi, işin teknik kısmını yazmak bana düşmez. Ama ben bu güzel insanların her bir zerrelerinde bu 'savaşma' aşkını gördükçe daha da bağlanacağım körü körüne.
Bir fotoğraf gördüm bugün. Fenerbahçe Ülker, bu millete kahvede basketbol maçı izletmeyi başardı, ülke gündeminin futbola göre belirlendiği yerde bu takım basketboldan zerre anlamayan insanları mutlu etmeyi başardı.
Son olarak; n'olur o en güzel defterlerinizde bir sayfa daha çevirip 16 Nisan'ı da not düşün. Fenerbahçe Ülker : 82 Maccabi: 67. "Fenerbahçeli" olmak her gün daha güzel.
Adet yerini bulsun, pazartesi günü ne olur bilmiyorum, ama her ne olursa benden bu güzel insanlara kocaman bir "eyvallah", içi boş olanlardan değil. Umarım, pazartesi günü beceremeden, sırf bu güzel totemi devam ettirebilmek için bile olsa yeni bir yazı yazmaya çalışırım. Zahmet edip okuyan herkese çok teşekkürler, ilk yazı kadar iyi olmadığı için affınıza sığınır, totemi en iyi sizin anlayacağınızı varsayarım :)
"Hepimiz ölelim Fenerbahçe yaşasın."

15 Nisan 2015 Çarşamba

Fenerbahçeli olmayan insanlar; Fenerbahçe'yi seven, Fenerbahçe ile yatıp kalkan, bu kulüple mutlu olan, bu kulüple üzülen insanlara tek bir soru sorarlar: "Fenerbahçe karnını mı doyuruyor senin?" Hiçbirimiz de bir an düşünmeyiz cevabını, Fenerbahçe nefes almamızı sağlıyordur zira. Yazının başında "Fenerbahçeli" ifadesini kullanmamın bir sebebi var. Fenerbahçe, takım tutmakla açıklanabilecek bir sevgi olsa Fenerbahçe'yi tutmayan insanlar derdim. Fenerbahçeli olma hissi takım tutmanın ötesinde, Bağdat Caddesi'nde nefesinizin kesilmesi, Saracoğlu'ndaki çimleri her görüşünüzde elinizin ayağınızın titremesi demektir. Birçok oğlun babasının yanında ilk küfrü ettiği yerdir Saracoğlu, işin en güzel yanı da mizacı en sert babalar bile gurur duyar oğlunun bu Fenerbahçeli küfründen. İsyandır o küfür. Bize Fenerbahçe'yi de isyan diye, herkesin karşısında ve halkın takımı diye öğrettiler çünkü.
Bugün Vesely'nin, Nemanja'nın gözlerinde okuduğumuz şey de tam olarak buydu sanırım. İsyan. Kollarını yana açışı takımın, tribünü bu kadar sevişleri... Fenerbahçe belki de ilk kez bu kadar karnımızı da doyuruyordu. Koç güldükçe gözlerimiz doluyor, Vesely'nin her smacından sonra saçlarının dalgalanmasında o hırsı görüyorduk. Kenan'a en çok kızan adam bugün onu kendi anne babasından daha çok savunacak durumda. Zisis onurumuz oldu. Hickman evladımız, hepimizin hâlâ yüreğinin bir köşesi yanıyor. Hepimiz biraz da onun için seviniyor, onun için savaşıyor hissediyoruz kendimizi. Cebinde simitten başka bir şey alamayacak kadar parası olan adam bu takım sayesinde mutlu olur hâle geldi. Bogdan'ın Malaga deplasmanında attığı üçlükten sonra o "Fenerbahçeli" kızın yüzündeki mimik hepimizin bu takıma olan inancı, sevgisi işte.
N'olur bugünün tarihini en güzel defterlerinizin, en güzel sayfalarına not alın. 14 Nisan 2015. Fenerbahçe Ülker, Euroleague'in son şampiyonu Maccabi'yi 80-72 devirdi. Hem de 11 sayı geri düşmesine rağmen. Obradovic, eline basketbol topu almamış adamı sahaya sürse o adam bile korkmayacaktı bugün. Fenerbahçe Ülker yıllardır aradığımız şeyi avcumuza teslim etmiş gibiyiz hepimiz. Kocaman bir ruhumuz var artık parkede. Ligde play-off göremeyen takımdan Final Four'da kimi elemek istediğimizi konuştuğumuz takıma geldik, başarıdır bu. Hepsinden öte içimizdeki ruhu diriltti bu takım, bu oyuncular. Kimimiz abi diye, kimimiz kardeşim diye boyunlarına sarılmak ister durumdayız bu insanların tek tek.
Bu adamlar son 6,5 ayda birçoğumuzu hiçbir yerde olmadığı kadar mutlu etti. Birçoğumuz mutluluğu Vesely'nin smaçlarında, Gou'nun üçlüklerinde, Nemanja'nın oyununda bulduk. Gece gözlerini dertten kapatamayan milyonlarca Fenerbahçeli, tavanı izlerken bu güzel insanların hırslarına gülümsedi öyle yattı kim bilir kaç gece. İsmini yazmadığım her biri için ettiğim haksızlığa kızıyorum. Emir, Serhat, Semih, Oğuz, Melih... Bu adamlar hiçbirimizin ne hafta içi ne de hafta sonu boynumuzu bükmemize müsade etti 6,5 aydır. Sizi sevdiğim kadar, sizin beni mutlu ettiğiniz kadar ne var diye düşünmeyi ben bırakalı çok oldu. Perşembe günü ne olur bilmiyorum, ne olursa olsun benden yana hepinize koca bir "eyvallah"! Çünkü biliyorum ki siz maçı kaybederken bile gözlerinizde bunun hüznü, bunun siniri, bunun hırsı var. Hepiniz çok güzel adamlarsınız. Başta koç, hepiniz tek tek benim için şu an dünyanın en güzel insanlarında başı çekiyorsunuz. Dünyanın en güzel takımına, on milyonlarca sevgilisinin yalnızca birinden belki de hiçbir şey ifade etmeyecek bir "eyvallah" diyorum şimdi ama içi boş eyvallahlardan değil. Sabaha sizin sayenizde mutlu uyanacağım, ertesi güne sizin sayenizde hevesle kalkacağım. Maç kazandığınız, yüzümüzü güldürdüğünüz için değil; bize çoğumuzun sıkıldığı hayatlarımızı her gün bir daha sevdirdiğiniz için eyvallah.
Gou, Nikos, Ricky, Nemanja, Semih, Melih, Bogdan, Ömer Faruk, Serhat, Oğuz, Luka, Berk, Jan, Kenan ve Emir... Hepiniz iyi ki varsınız. Hepinizin yüreklerinde bir parça biz varız, hepimizin yüreklerinde bir parça siz. "Baharda kuşlar gibi gelip kondunuz dallarımıza. Sevgiye en çok susadığımız zamanda."